Lost Girl Kanada yapımı yeni bir dizi. Son dönemlerde moda olduğu üzere dizinin kahramanı bir tür doğaüstü yaratık succubus*. Aşkın dayanılmaz gücü karşısında imana gelip iyilik meleğine dönüşen vampirler ve kurt adamlardan sonra yine bir canavarın ana kahraman olduğu büyük bir yapım daha piyasaya sürülmüş durumda. Merak ettiğim konu bu tür yaratıkların kahraman - ana karakter değil de bildiğimiz kahraman - oldukları yapımların sayısının gittikçe artıyor olmasının sadece rastgele çekilmiş belirli bir örneğin yüksek rating almasının bir sonucu olup olmadığı. Eğer yapımcıların tercihini sadece yüksek ratingler belirliyorsa, o zaman bu tür yapımların yüksek rating almasının nedeni ne peki?
İmaj çağında yaşadığımız söylenip duruyor. Belki de bu tehlikeli ancak cazibeli yaratıklar normal kahramanların ulaşabildiklerinden daha parlak bir imaj seviyesine ulaşabiliyorlardır. Çekicilikleri ve karizmaları nedeniyle insanları kendilerine kolayca hayran edebiliyorlardır. Hem de normal - insan olmadıklarından, doğaları gereği benliklerinde kötülük ya da kaotiklik barındırdıklarından bildiğimiz kahramanların bulaştıklarında ayıplanan ama izleyiciyi ayartan davranışlar sergileyebilmeleri belki de onları ekrana taşıyan başlıca sebeplerden biridir.
Belki de durum bu kadar da basit değildir ve biz ne kadar imaj dünyasında yaşadığımıza inandırılsak da derinlerde bir yerlerde dünyada hala bazı sanal olamayan değerler varlığını koruyor ve bizler de geleceğe ilişkin içinde bulunduğumuz hayatların dışında bir takım beklentiler içine girmeye devam ediyoruzdur. Eğer öyleyse bu beklentilerle beyaz ekrandaki "canavar"lar arasında nasıl bir bağlantı olduğunu sorgulamamız gerekiyor.
Her şey insanların bilinen kahramanlardan ümitlerini kesmeleri ile başladı sanırım. Dünya artık öyle bir hal almıştı ki bildiğimiz kahramanlar etten kemikten erkek ve kadınlar bizler için kurtuluş anlamı ifade etmez oldular. Düşler dünyasının dışında yer alan kolektif kurtuluş mücadelelerinden ve hatta new age tarzı bireysel kurtuluş ütopyalarından bahsetmiyorum bile. Süper kahramanların bile işe yaramadığı bir çağdan bahsediyoruz.
İşte o anda devreye, tarihte benzer durumlarda olduğu gibi, altın çağa ya da kökenlere dönüş fikri yanı verdi bir çok televizyoncunun ve sinemacının aklında. Peşi sıra bilindik karakterlerin bilinmeden önceki hallerini gösteren devam filmleri vizyona girdi. Hatta devam niteliğindeki Süperman filminde bile asıl çocuk süper kahramanlık işlerine bir süre ara vermiş belki de köklerine dönüp arınmak için kendi gezegenine yolculuk edip dönmüştü. Sonuç olarak kısa sürede bu stratejinin de işe yaramadığı görüldü.
Ne yapılırsa yapılsın cici kahramanlar hatta sırası geldiğinde Wolverine bile izleyiciyi kendine çekemiyordu. Bu sonucun doğmasında bu filmlerin vs. senaryolarının kötü yazılmış olması da etkili olmuş olabilir ama kanımca olay bundan ibaret değil. Tüm bu stratejinin başarısızlığı ve artık rollerin değişmiş olduğunun göstergesi ise yine bir yeniden çekim serisinde, Joker'in düşerek öldüğü (ve böylece bir zafer kazandığı hatta Harvey Dent'i dönüştürerek kazandığı zaferi perçinlediği) sahnede Batman'le yaptığı diyalogda muhteşem bir biçimde ifade edilmektedir.** Yeri gelmişken Christopher Nolan'a saygımızı bildirelim. Bahsi geçen sahnede bu dünyada hiç bir süper kahramanın artık steril bir iyilik ve güzellik abidesi olarak varlığını sürdüremeyeceği net bir biçimde ilan edilmiştir.
O zaman geriye kurtarıcı olarak özdeşleşmek için kimler kalmıştır? Masumiyetlerini yitirmiş, yaralı? süper kahramanlar ya da bildiğimiz canavarlar. Dünya öyle bir hal aldı ki, artık yetiştirmiş olduğu kahramanların kimseyi kurtaracak güçleri yok, insanlar da kendilerini kurtarmaları için dört elle "canavarlar"a, diğer bir deyişle bu dünyaya ait olmayana sarılıyorlar.
Belki de sıra yavaş yavaş yeniden dünyanın lanetlilerine geliyor...
* http://en.wikipedia.org/wiki/Succubus
** http://www.youtube.com/watch?v=GZyMCm-NFB0