Dialektik... kritisch und revolutionär
Değerli okur! "Eleştirel ve devrimci diyalektik" Karl Marx'ın ayrıntılı bir açıklamasını yazıya dökme fırsatını asla yakalayamadığı ancak tutkulu bir biçimde bağlı olduğu yöntemini adlandırmak için kullanmış olduğu bir ifade. Ayrıca burada paylaşılan denemelerin dile getirdiği arayışın nesnesini oluşturuyor. Bu arayışı kendini eski metinlerle sınırlayan bir tür ruh çağırma ayini olarak değil içinde bulunduğumuz zamanda bizleri çevreleyen kimi kuram ve pratikleri inceleyerek sürdürmeyi seçtim, çünkü diyalektiğin donuk kalıplar bütününden ziyade içinde bulunduğumuz an'ı kavramamızı sağlayan canlı bir teori olduğunu düşünüyorum. İnsanın hakikati arama çabasında hayat bulan ve bu çabanın evrimine katkıda bulunan bir diyalektik anlayışını paylaşmak dileğiyle...



Dün akşam saatleri itibariyle Nihat Doğan’ın Survivor yarışma kadrosundan çıkarıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Yine bu “zafer” anının kamuoyunda yaratmış olduğu tatminin boyutu tüylerimizi diken diken ediyor. Postmodern Türk medyasının vakur prensi Acun Ilıcalı’nın soylu davranışı öfkeyle sıkılan yumrukları, “İDAM ULAN!!!” diye kasılan salyalar içindeki ağızları yumuşatmaya ve yürekleri ısıtmaya yettikçe içimiz bir tuhaf oluyor. Etraftaki abuklukların hangisine ne diyeceğimizi bilemeden yutkunuyoruz. 



Kadın dövmemeyi adamlık “erdemi” diye yutturmaya çalışan ikiyüzlülerin yaşadığı bir ülke burası. Hal böyle olunca Özgecan’a yapılanlar karşısında gösterilen tepkiler de; anlık da olsa bu gerçeklikle yüzleşmeye, milyonlarca kadının maruz bırakıldığı tahakkümün adını koymaya yarayacağına farklı saçmalıkları doğuruyor. Bunlardan birisi, sosyal medyada başlatılmış olan Nihat Doğan’ın Survivor adlı yarışmadan men edilmesi yönündeki talebi içeren kampanya.

Kimse yanlış anlamasın; ne Nihat Doğan’ın ne Akit’in ne de benzeri örneklerin seviyesizliklerine tepki gösterilmesini yadırgıyor değilim. Nihat Doğan AKP’lilerden daha çok AKP’liliği, solculardan daha çok solculuğu, milliyetçi – muhafazakar Türkler’den daha çok Türklüğü, Kürtler’den daha çok Kürtlüğü, Afrika’lılardan daha çok Afrikalılığı, erkeklerden daha çok erkekliği vb. içinde barındıran bir hiç. Fakat yine diğer birçok hiçlik gibi hayatımıza gereğinden fazla etkisi oluyor. Bu etkinin kırılması şart. Ancak söz konusu şartın yerine getirilmesi için kamuoyunda ortaya çıkan refleks çok daha vahim bir durumu ortaya koyuyor.

Şöyle bir masal düşünelim. Eski zamanlarda, padişahlıkla yönetilen bir ülke olsun. Bu ülkenin padişahı vezirleri ile birlikte geceleri tarlalara dadanıyor, ekinleri çalıp depoluyor olsunlar. Köylülerin, içlerindeki en akıllı ve cesur olanların etrafında birleşip tarlalarına üşüşen musibeti ortadan kaldıracak yollar aramak yerine, sorunu gidip durumu padişaha şikayet ederek çözmeye çalışmaları işleri ne kadar içinden çıkılmaz bir hale getirecekse biz de toplumca kendimizi bu hale sokmaktayız. Etrafımızdaki hiçliklerden beslendikçe egoları, cepleri ve nüfuzları gelişenlerden derdimize çare olmalarını istiyoruz. Sorunun nedenlerine çözüm umudu payesi biçiyoruz.

Acun Ilıcalı 2 işlevi yerine getiriyor. İnsanların duygularını, yeteneklerini ve ütopyalarını sömürüyor ve rekabet içinde kendini kaybeden, kazanmak için herşeyi yapabilen bir insan modelini topluma pompalıyor. Bunu yaparken Nihat Doğan’ı da ya da memleketin herhangi bir mahallesinde rastlayacağımız ortalama insanı da kullanmaktan çekinmiyor. Bu işlevleri yerine getiren birine adaleti sağlayan saygın bir kişi muamelesi yapılması ise insanı çileden çıkarıyor. Dünden beri, bir süredir ürettiği onlarca nihattan hangisini yarışmaya alsa kârından en az zarar eder diye düşünüp hayıflanan birisinin baş tacı edilmesi memleketin durumunun içler acılığını ortaya koyuyor. Kamuoyu olarak alınan men kararı ile coştukça, sorunların arka planını oluşturanlara zararlarını telafi etmek için hesap kitap yapma geriye kalanlara ise sorunlarının neden ve sonuçları arasında oluşturdukları sarmal içinde hakikatten ve çözümden uzaklaşmak kalıyor. Kadınların ve toplumun kurtuluşu ise sahte peygamberlerden ya da kendilerinin ürettiği hastalıklara derman olması için çağrılan uyduruk şifacılardan değil örgütlenmekten, birlikte mücadele etmekten ve her şeyden önce kendimizi dönüştürmekten geçiyor.