Dün akşam saatleri
itibariyle Nihat Doğan’ın Survivor yarışma kadrosundan çıkarıldığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Yine bu “zafer” anının kamuoyunda yaratmış olduğu tatminin boyutu tüylerimizi
diken diken ediyor. Postmodern Türk medyasının vakur prensi Acun Ilıcalı’nın soylu
davranışı öfkeyle sıkılan yumrukları, “İDAM ULAN!!!” diye kasılan salyalar
içindeki ağızları yumuşatmaya ve yürekleri ısıtmaya yettikçe içimiz bir tuhaf
oluyor. Etraftaki abuklukların hangisine ne diyeceğimizi bilemeden yutkunuyoruz.
Kadın
dövmemeyi adamlık “erdemi” diye yutturmaya çalışan ikiyüzlülerin yaşadığı bir
ülke burası. Hal böyle olunca Özgecan’a yapılanlar karşısında gösterilen
tepkiler de; anlık da olsa bu gerçeklikle yüzleşmeye, milyonlarca kadının maruz
bırakıldığı tahakkümün adını koymaya yarayacağına farklı saçmalıkları
doğuruyor. Bunlardan birisi, sosyal medyada başlatılmış olan Nihat Doğan’ın
Survivor adlı yarışmadan men edilmesi yönündeki talebi içeren kampanya.
Kimse
yanlış anlamasın; ne Nihat Doğan’ın ne Akit’in ne de benzeri örneklerin
seviyesizliklerine tepki gösterilmesini yadırgıyor değilim. Nihat Doğan AKP’lilerden
daha çok AKP’liliği, solculardan daha çok solculuğu, milliyetçi – muhafazakar Türkler’den
daha çok Türklüğü, Kürtler’den daha çok Kürtlüğü, Afrika’lılardan daha çok
Afrikalılığı, erkeklerden daha çok erkekliği vb. içinde barındıran bir hiç. Fakat
yine diğer birçok hiçlik gibi hayatımıza gereğinden fazla etkisi oluyor. Bu
etkinin kırılması şart. Ancak söz konusu şartın yerine getirilmesi için
kamuoyunda ortaya çıkan refleks çok daha vahim bir durumu ortaya koyuyor.
Şöyle
bir masal düşünelim. Eski zamanlarda, padişahlıkla yönetilen bir ülke olsun. Bu
ülkenin padişahı vezirleri ile birlikte geceleri tarlalara dadanıyor, ekinleri
çalıp depoluyor olsunlar. Köylülerin, içlerindeki en akıllı ve cesur olanların
etrafında birleşip tarlalarına üşüşen musibeti ortadan kaldıracak yollar aramak
yerine, sorunu gidip durumu padişaha şikayet ederek çözmeye çalışmaları işleri
ne kadar içinden çıkılmaz bir hale getirecekse biz de toplumca kendimizi bu
hale sokmaktayız. Etrafımızdaki hiçliklerden beslendikçe egoları, cepleri ve
nüfuzları gelişenlerden derdimize çare olmalarını istiyoruz. Sorunun nedenlerine
çözüm umudu payesi biçiyoruz.
Acun
Ilıcalı 2 işlevi yerine getiriyor. İnsanların duygularını, yeteneklerini ve
ütopyalarını sömürüyor ve rekabet içinde kendini kaybeden, kazanmak için
herşeyi yapabilen bir insan modelini topluma pompalıyor. Bunu yaparken Nihat
Doğan’ı da ya da memleketin herhangi bir mahallesinde rastlayacağımız ortalama
insanı da kullanmaktan çekinmiyor. Bu işlevleri yerine getiren birine adaleti
sağlayan saygın bir kişi muamelesi yapılması ise insanı çileden çıkarıyor. Dünden
beri, bir süredir ürettiği onlarca nihattan hangisini yarışmaya alsa kârından
en az zarar eder diye düşünüp hayıflanan birisinin baş tacı edilmesi memleketin
durumunun içler acılığını ortaya koyuyor. Kamuoyu olarak alınan men kararı ile
coştukça, sorunların arka planını oluşturanlara zararlarını telafi etmek için
hesap kitap yapma geriye kalanlara ise sorunlarının neden ve sonuçları arasında
oluşturdukları sarmal içinde hakikatten ve çözümden uzaklaşmak kalıyor. Kadınların
ve toplumun kurtuluşu ise sahte peygamberlerden ya da kendilerinin ürettiği
hastalıklara derman olması için çağrılan uyduruk şifacılardan değil
örgütlenmekten, birlikte mücadele etmekten ve her şeyden önce kendimizi
dönüştürmekten geçiyor.
0 comments
Post a Comment