Toplumsal bir sistem nedir? (Her zaman ortak çıkar ve amaçlar için hareket etmeseler de) bir arada hareket eden insanlar ve bu insanların hareketlerini koşullayan çeşitli maddi güçler ve ilişki ağları bütünlüğü.
Peki futbolda bir sistem nedir? Önceden belirlenmiş nicel veriler ve kurallar bütününden oluşan nesnel yapı çerçevesinde geliştirilen taktik ve bu taktiğe uygun bir biçimde hareket eden futbolcuların sahaya koydukları tinsellik, diğer bir deyişle akıl + ruh.
Futbolda da toplumsal alanda olduğu gibi bir çok sistem mevcuttur. Yaklaşık son bir buçuk senedir Galatasaray bu sistemlerden birini, total futbolu uygulamaya çalışıyordu. Sistemin kısa sürede oturacağına dair bir umut doğuran 8 - 10 haftadan sonra uzun süren bir düşüş periyodu yaşandı ve sonuç malum.
Total futbol kabaca sahanın iki tarafında yani hem savunmada hem de hücumda birlikte hareket eden, pasa yani paylaşıma dayalı, bireylerin rollerinin titizlikle belirlendiği ancak bu rollerin hepsinin başarı ile uygulanması halinde ortaya toplamdan çok daha üstün bir sonucun çıktığı bir sistem.
Totaliterlik kavramsallaştırması adı altında tarihsel bir olgu olarak faşizmi tartışma dışı bırakan ve bütün halinde hareket etme arayışlarının tamamını özgürlüğü ortadan kaldırmaya yazgılı, diğer bir deyişle tüm kötülüklerin anası olarak gören liberal önermeye boş verin. Total futbol ortak bir taktiğin ve ruhun paylaşıldığı bir sistem olduğu kadar oyuncuların bireysel yeteneklerini bu ortaklaşmacı yapı içinde kullanmaları gereken bir yapı aynı zamanda. Oyuncular için çizilen roller bu yüzden hiç bir zaman başı ve sonu kapalı emir cümleleri değil. Aksine ucu açık ve saha içindeki anları ortaklık açısından kavramayı ve sahip olunan rol doğrultusunda insiyatif kullanmayı gerektiren bir yapısı var. Bu sayede oyuncular sistemin işlemesi için dahil edilen dişliler olmaktan çıkıyorlar ve sistem oyuncuların maksimum performans göstermeleri kendi karakterlerini ve özgünlüklerini sahaya yansıtmalarının aracı haline geliyor. 74 Dünya Kupası finalindeki penaltıyı kullanan Neeskens'in görüntüsü bu açıdan bahsetmekte olduğumuz yapının bir ürünü olarak okunabilir.
İşin püf noktası ise total futbolu uygulayan takımların oyununu izlediğimizde şahit olduğumuz yaratıcılık ve öznelliğin temelinde aslında oyuncuların belirli bir akıl ve ruhla sahaya koydukları öznelliğin varolmasıdır. Total futbolu sahaya yansıtmak, belirli bir şablonu şartlı refleksler aracılığıyla uygulamaktan niteliksel olarak farklıdır bu açıdan. Oyunu okuyabilen; sadece kendi ve karşısındaki rakibinin pozisyonunu değil, hem takım arkadaşlarının hem de rakip oyunularının konumlarını okuyabilen, bu doğrultuda kendi rolüne uygun bireysel taktik geliştirebilen öznelere ihtiyaç duyulmaktadır. Koşu, pas şiddeti, zıplama gibi konularda zaman, sahadaki yayılım topu yönlendirme ve asimetri yaratarak rakibin direncini kırma vs. açısından mekan konusunda düşünebilme yeteneğine ve de bunu paylaşımcı bir ortamda sahaya yansıtacak duygusal olgunluğa ve ruha sahip* özneler olmadan total futbol oynamak mümkün değildir. Tanık ettiğimiz gibi olmamıştır da.
Sevgili dostum İlke'nin (aka Oneiric) yakın zamanda haberdar ettiği söyleşide Skibbe takımdaki oyuncuların ahvalini güzel bir biçimde ortaya koymuş: http://www.footballvsfashion.com/2010/04/skibbeden-gecikmeli-acklamalar.html.
Aynı oyuncular Rijkaard'ın gidişinde de etkili oldular demek çok da spekülatif kaçmayacaktır. Total futbol anlayışının yerine getirilen Hagi'li sistem ise tüm bu özneleşme gerekirliğini ve beklentisini bertaraf eder cinsten ne yazık ki. Kısa zamanda olumlu sonuç vermesine de bu yüzden şaşmamalı. Hegelci terminolojiden faydalanarak söyleyecek olursak, Efendi olmamayı seçen ve kölelik düzenini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir "efendi" köleler tarafından beğenilmemiş, kendi kölelik bilinçleri tarafından iktidarsız olarak görülmüş. Otoriteyi tekrardan sağlayacak birine ihtiyaç duyulmuştur. Hagi de bu ihtiyaca karşılık vererek takıma on yıl sonra deplasman puanı kazandımasıyla bu tepeden devrim ve özneleştirme projesi güme gitmiş gibi görünmektedir.
Geriye bir insan-birey-futbolcu olarak kendinin bilincine ulaşma derdine sahip olmayan, içgüdüsel bir bilinç seviyesinde oynayan ve bu yüzden hücumcu, oyun kurucu defansif orta saha gibi uzmanlaşmalara ihtiyaç duyan bir yapıda performans veren şahsiyetlerden kurulu bir grup kalmaktadır. Defansta ayıboğanlar, orta sahada kurt kapanı kurup rakibi oynatmayan cengaverler ve ileride kurnazlık aracılığıyla gol atmaya çalışan, ya da top oynamaya niyetli rakibin yarattığı boşluktan faydalanan çakallar mı deseydim tilkilerden oluşan bir grup.
Umalım da Rijkaard'ın avangard anlayışının temelinde yatan ilkeleri Hagi - Tugay ikilisi uzun vadede yavaş yavaş takıma kazandırma yolunu seçsinler. Hagi''nin bağımsız ruhuna ve Tugay'ın klasına güvenmek istiyorum. Efendi - Köle mantığının kendilerine dayattığı yönetim biçimini dönüştürecek bir model oluşturabilsinler. Ayı, kurt ve tilkilerden mutlak Akıl ile eyleyen özneler yaratmayı beceremedik, şimdi Bremen Mızıkacılarına da razıyız.
* Bu gelişmenin niçin yaşanmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak Rijkaard futbolculara Rock gruplarını dinlemelerini önerdi diye kıyamet koptuğunu unutmayalım. Bu kıyameti koparanlar bir yandan bizim müziğimiz neye yetmiyor gibisinden gereksiz bir milliyetçilik gösterirken diğer yandan da Sabri mi anlayacak o müzikten diyerek ilk görüşle zıt bir düşünce geliştiriyolardı. Sanırım şovenizm her zaman aşağılık kompleksi ile birlikte var oluyor.
2 comments
Merhaba Yalçın,
Toplumsal sistemi ben biraz toplumcu, toplum için olan sistem gibi okudum açıkça söylemek gerekirse. Bundan yola çıkarak takımımızdaki oyuncuların güzel memleketimin onu o "güzel memleket" yapan şartlarının direkt ürünleri olduklarını öncelikle vurgulamak istiyorum.
Yani toplumsal bir sistemin bizim toplumumuzda halihazırda olmayışı ve daha da vahimi talep edilmeyişiyle ilgili bence bu durum. Misal hırsızlık olan siteye özel güvenlik tutulur ama kimse emniyete sesini duyurmak adına dikkat çekici bir eylem yapıp polisin o bölgeyi daha iyi korumasını istemez. Ya da iski birilerine su getiremiyorsa o insanlar gider kuyu kazdırırlar. Bu dertten de kurtulmuş olurlar.
Genel olarak sorunları çözmektense değiştirmeyi, onları inkar etmeyi tercih eden bir toplum yapımız var. O açıdan öncelikle bu adamları (Galatasaray takımı oyuncuları, birkaçı hariç komplucuları) bu perspektiften değerlendirmek istiyorum. Bu insanların temel amaçları hayatta kalmak fakat hayatta oldukları sürece en iyisini yapabilmek değil. Zaten hayatta kalabileceklerine dair bir inançları bir güvenleri yok ya da en azından yeterli değil. Oysaki ekonomik olarak bakıldığında bu ülkede buna en son ihtiyaç duyacak insanlardan biriler. Bu açıdan hayatta kalma istemleri ekonomik şeklinden çok toplumsal şekliyle ilgili. Takımlarında oynamaya, sevilmeye, takdir edilmeye ihtiyaçları var. Ve bu ihtiyaçlar aslında herkesin kendi alanında duyduğu ihtiyaçlar. Fakat bulundukları konuma dayanarak bunu başarmak adına yapmaları gereken çalışmaları yapmaktansa, koşulları değiştirip öyleymişler gibi görülmek istiyorlar. Bence yeterince ya da doğru dürüst istemeseler de aslında bu adamlar da kazanmak istiyorlar bu adamlar da başarmak istiyorlar. Fakat sorumluluk almaya niyetli değiller. Kararları başkaları versin onlar sadece uygulayanlar olsunlar istiyorlar. Çünkü en çok korktukları şey hep sorumluluk alanların başına geliyor. Yani eleştiri yok, iyileştirme yok sadece ortadan kaldırma var.
Toplumculuktan en uzaklaştıkları yer işte bu bencillikleri. Sadece ve sadece kişisel mutluluklarının peşindeler. Benciller ve sadece bu bencilliğe dayalı çıkarlarının birebir örtüştüğü bir noktada örgütlenip bir şey yaptılar. Ha yaptıkları bir iş değil o da ayrı ya ! Bu yaptıkları her ne kadar demokrasi kültürleri olmadığını ve birey olamadıklarını ortaya koysa da sonuç çok demokratik bir yandan. Yani o kabul etmedikleri sistem onlar için ve onlar tarafından hala çalıştırılıyor. Tribünler kazanan takım istediklerinden böyle bir sonucun tayin edilmesine bir araçtılar. Bu arkadaşlar da onlardan birey olmalarını isteyen birinden kurtulmak için bu aracı kullanmaya yönelik bir yöntem seçtiler. Yani köleliklerini ve aynı zamanda onlara köle olduklarını hissettirecek efendilerini tayin ettiler. Hem kaderci bakışlarından dolayı birşeyleri asla yapamayacaklarına inanıp bir efendi istiyorlar hem de o efendinin kim olacağını belirlemek için insiyatif alıyorlar. Mazoşizm ?
Özgür köleler derneği açıldığı gün sanırım çok sayıda üyelik başvurusu olacak bu paradoksal derneğe.
özgür köleler tabiri cuk oturmuş. aristoteles bu türden bir güruhun yönetimini tanımlamak için demokratia (çoğunluğun kötücül yönetimi, bizim bugün demokrasi anlamında kullandığımız politeianın zıt anlamlısı) olarak adlandırıyordu. Ve bir demokratia'dan kurtuluş için en doğru adres olarak monarşiyi öneriyordu. sanırım Hagi bizim kurtarıcı monarkımız olacak.
şu sorumluluk alma meselesi de gerçekten işin en can alıcı noktalarından birisi. Hagi de bunu fark etmiş, zaten cin gibi bir adam:)"Sorumluluk alan oyuncuyu çok severim. Kişiliği olan, sorumluluğu üstüne alan oyuncuyu çok severim. Benim isteğim bu tür oyuncuyu antrenmanda en iyi şekilde hazırlamak." demiş. http://www.ntvspor.net/haber/futbol/25958/hagi-cok-calismam-gerek
Hagi bu yönetimin başının belası olacak gibi görünüyor. hayırlısı
Post a Comment